Bir ülke düşünün…2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu çıkartıyor. Uzman yetiştiriyor, bu iş güvenliği uzmanını ve işyeri hekimini zorunlu istihdam şartı koyuyor. Oldukça ağır yaptırımlarla kanunu düzenliyor. Ancak o ülke 2014 yılında Cumhuriyet tarihinin en fazla ölümlü iş kazasını yaşıyor. Kayıtlara geçmiş 1886 ölümlü iş kazasıyla Avrupa birincisi, Dünya üçüncüsü oluyor. 2015 yılında hızını düşürmüyor, sayıyı 1750 ölümlü iş kazasında tutuyor.
İnşaat işkolunda 423 işçi, maden işkolunda 386 işçi ve tarım işkolunda 309 işçi can veriyor. Bu trajikomik ülkeyi tahmin etmek hiçte zor değil aslında…
Yıl oluyor 2016. Bizim Türkler hala İŞ KAZALARINDA ölmeye devam ediyor!!!
İş kazalarında bu yılın ilk 9.5 ayında hayatını kaybedenlerin sayısı : 1388
Ekimde 20 günde iş kazalarında hayatını kaybedenlerin sayısı: 78
Ekimde 20 günde inşaatlardaki kazalarda ölenlerin sayısı : 26
İş Güvenliğine en çok emek veren ancak bu konuda sanırım en çok üzülen eski bakanımız Faruk Çelik’in tek sözü yukarıda ki tabloyu anlatmaya yetiyor belki de;
“Biz bir kanun çıkardık ancak bize iki beden büyük geldi”.
Bu tablonun altına yüzlerce sebep yazabilirim. Malum kanun devşirme bir kanun. Yaptırımları yüksek ancak kanunun denetim ayağı zayıf. Bu işin denetimini yapsın diye oluşturulan ortak sağlık güvenlik birimleri çoktan çığırından çıkmış durumda. Öyle ki Ankara’da yapılan toplantı da 2.000 kayıtlı Ortak Sağlık Güvenlik Birimi,2000’nin üzerinde ise kayıtlı olmayan veya bireysel iş yapan iş güvenliği uzmanının mevcut olduğu bilgisi verildi. İş Güvenliği bu kadar hızlı büyüyen bir iş alanı haline gelince konunun ranta dönmesi, ucuz fiyatla müşteri yarışı, işyerinde gerekli saat çalışmalarının yapılmaması, müşteriyi kaybetmeme adına hataların sümen altı edilmesi kanunu ölü doğma noktasına getirdi.
Diğer taraftan bu işi devlet adına denetimini yapmakla mükellef, özellikle ağır ve tehlikeli sınıfın denetimini yapabilecek teknik müfettiş sayısı Türkiye gibi bir ülke için oldukça yetersiz. E bir de son dönemlerde başlayan ayıklama operasyonlarından sonra zaten az olan müfettiş sayısı oldu size kuş.
Eski dönemlerde madenlere esirler, deliler ve mahkûmlar indirilip çalıştırılırmış.
Yıl 2016;
Çalışmaya “Mahkûm”, İşverene “Esir”olanlar yerin yine binlerce metre altında.
Tarih 17.11.2016; Şirvan ilçesine bağlı Maden köyünde bulunan ve özel bir firma tarafından işletilen bakır madeni sahasında saat 20.30 sıralarında heyelan meydana geldi. 3 vardiya halinde 15’er kişilik ekipler halinde çalışmaların sürdürüldüğü ocakta yamaçtan kopan binlerce ton toprak ve kaya parçası maden sahasına aktı. Olay sırasında 8 kamyon ve 3 iş makinesiyle çok sayıda işçi göçük altında kaldı. Göçük altında kalan 3 işçi öldü. Mahsur kalan 13 işçinin kurtarılması için madene Siirt merkez ve Şirvan’dan ambulanslar ile arama kurtarma ekipleri sevk edildi.
Yine umutla, dualarla 13 işçimizi bekliyoruz yeniden gün ışığını görebilsinler diye…
DENETİM YİNE SINIFTA KALDI!!!
Soma’yı unuttun tamam, Ermenek’i hiç hatırlamıyoruz zaten. Ama aç bak haberlere geçen 25 Temmuz tarihinde de aynı bölgede aynı sahada heyelan meydana gelmiş ve can kaybının yaşanmadığı bu heyelanda 6 kamyon ile 2 iş makinesi göçük altında kalmıştı.
Kimse ölmedi ya durmak yok yola devamdı…
Gerçi 2014 yılı boyunca 5 kere denetlenip her seferinde “kusursuz” olarak rapor çıkartılan, sonunda 301 madencimize mezar olan Soma’dan yola çıkarsak Şirvan sahası herhalde 5 yıldızlı pekiyi alırdı.
Şartları incelemeden madene ruhsatı Enerji Bakanlığı veriyor, Çalışma Bakanlığı da bu denetimsizliğe eşlik ediyor. Kusursuz kusurlu raporlarla üretim devam ediyor, İş Sağlığı ve Güvenliği işi ranta gidiyor, maaşını işverenden alan İSG uzmanı eksiklikleri Bakanlığa rapor etmiyor.
Haliyle;
Türkiye Güvenle Büyüyemiyor çünkü bizim fitratçılar hala ölüyor…